Ana Sayfa Yüksel Baysal - Gazete Yazıları Bir düne bakalım, bir de bugüne

Bir düne bakalım, bir de bugüne

“Sayın Yüksel Baysal,

Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale zaferinden bir süre sonra Suriye’de bulunan Yıldırım Orduları Komutanlığı’na atanmıştı.

Bu arada başarısız kanal seferi gerçekleşmiş, Osmanlı ordusu cepheden cepheye kendi amaç ve çıkarları doğrultusunda değil, Almanya’nın kendi stratejileri doğrultusunda savaştırılmaya başlamıştı.

Osmanlı ordusunun hazin sonu, geleceği gören Mustafa Kemal tarafından tespit edilmişti. Mustafa Kemal, ‘Felaketin coşkun bir nehir gibi, Türkiye üzerine aktığını görüyordum’ sözleriyle ortaya koyduğu bu durum karşısında bu görevi reddedecektir.

Ve yine kendi deyimiyle ‘Çamur ve batağa düşmüş Türkiye’yi çıkarabilmek’ için İstanbul’da Savunma Bakanlığı yönetim kademesinde daha etkili olabileceği bir görev isteyecektir.

Daha sonrasını Atatürk’ün anlatısıyla aktaralım:

‘Kendi kendimi ordu kumandanlığından af ve hatta vekilimi de bizzat tayin ederek vazifeme son verdim. Ben Halep’te vazifeme son veren bu kararı aldığım zaman, Halep’ten İstanbul’a gitmek için tren ücreti verecek kadar param yoktu.

“Buraya gelmeden önce İstanbul’dan Halep’e hareket ettiğim günün gecesi bir genç Alman subayı evime geldi, ufak ve zarif sandıklar içinde Falkenhayn tarafından bana bazı şeyler getirdiğini söyledi.

-Bunlar nedir? Dedim.

-Alman subayı dedi ki: Mareşal Falkenhayn tarafından bir miktar altın gönderilmiştir.

Zannettim ki, Mareşal bu parayı ordunun ihtiyacına sarf edilmek üzere göndermiştir. Alman subayın yanında gelen Türk subayına dedim ki:

-Bu sandıklar bana yanlış geldi, ordunun levazım reisine gönderilmek lazımdı, benim için fazla külfettir.

Alman subayı: Efendim o da başka! Dedi.

Bizim subayımıza: Paranın miktarını bu subaydan iyi öğren, huzurunda alındığına dair bir senet yaz, ver, imza edeyim, dedim.

Alman subay imzalı senedi kabul etmek istemedi. Bu subay bilmiyor dedim, senedi alsın ve Mareşal’a versin ve siz de bu paraları gelip alması için levazım reisine haber gönderiniz.’

Mustafa Kemal Paşa, bir süre sonra, Yıldırım orduları komutanlığından ayrılırken bu altın sandıklarını vekilinden senet alarak teslim eder.

***

Yine Mustafa Kemal Paşa’nın anlatısıyla:

‘Cemal paşa hepsi için iki bin altın teklif etti… Kabul ettim ve bu suretle İstanbul’a hareket ettik… Bir gün İstanbul’da Cemal Paşa’dan telgraf aldım. Diyordu ki ‘Hayvanlarınızı beş bin liraya sattım, sizden çok ucuza almışım, üç bin lirayı nereye göndereyim.’

Bu telgraf üzerine müsteşar Vasıf Paşaya gittim. Dedim ki; ‘Bu telgrafın manasını anlayamadım. Ben Cemal paşaya atlarımı iki bin liraya sattım, o beş bin liraya satmışsa üst tarafını bana vermeye mecbur değildir.’

Fakat ilave etmeliyim ki bu tokgözlülüğüme rağmen Cemal Paşa, üç bin lirayı Vasıf paşa delaletiyle bana göndermiştir. Bu para Kurtuluş savaşında çok işimize yaramıştır.’

Biri koca bir imparatorluğu batışa sürükleyen, diğeri ise Türk ulusunu esaretten kurtarıp, batmış bir imparatorluğun küllerinden Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini yaratan bir devlet adamıydı, ama değişmeyen özellikleri maddi konulardaki dürüstlükleri, paraya değer vermemeleri, namuslulukları, onurları idi.

Doğru ya da yanlış inandıkları davalar için mücadele ederken şeref ve haysiyetlerinden hiç taviz vermediler.

***

Sayın Baysal,

Son günlerde kamuoyunda gündem oluşturan; ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar, yolsuzluk ve rüşvetin ortaya çıkarılması nedeniyle hükümetten uzaklaştırılmak zorunda bırakılan 4 bakan, yasalar ve hukuk hiçe sayılarak, yolsuzluk operasyonlarının engellenmeye çalışılması, halkımızın belli bir bölümünün bu tür konuları önemsememesi, tüm bu olanların yok sayılıp ‘ne olmuş ki canım’ tepkileri, bana bir kez daha tarihimize bakmamız gerektiğini anımsattı.

Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Saygılarımla

Ali Rahmi Beyreli

20-21.Dönem Bursa Milletvekili…”

***

Bu yazının dipnotu: Önceki gün Yılmaz Özdil’in yazdığı Şükrü Saraçoğlu yazısını gözyaşları içinde okudum. Ali Rahmi Beyreli’nin bir süre önce gönderdiği ileti tam da denk geldi. Kendisine teşekkür ediyorum.

 

Loading