Ana Sayfa Yüksel Baysal - Gazete Yazıları Ne yapmak lazım?

Ne yapmak lazım?

Yeni bir siyasal kompozisyonun ortaya çıkmakta olduğunu artık her siyasal partinin kabul etmesi gerekiyor. Ertelenen sorunları çözmenin başka bir yolu da yok.
Eski söylemleri bir kenara bırakmak gerekiyor. Ne yazık ki, siyasal tabloyu doğru okuyamayanlar, seçmenin uzlaşma mesajını da görmezlikten geliyorlar.
İnançları, düşünceleri, duyguları farklı toplum kesimlerinin varlığını herkes kabul etmek zorunda…

*******

Demokratik ülkelerde fay hatları olur ama bunlar etnik veya dini kimlikler üzerinden örgütlenerek yapılamaz.
Örgütlenmeyi sorun odaklı bir şekilde yapmak gerekiyor, fay hatlarını çoğaltarak değil…
Ne var ki, 7 Haziran seçimleri parçalanmış bir ülke tablosu ortaya koydu.
Esas sorun, Doğu ve Güneydoğu’da HDP, Orta Anadolu, Karadeniz, Akdeniz’de AKP-MHP, kıyılarda CHP renklerinin egemenliği ülkeyi bölünmüş bir görüntüye sevk etti.
Maalesef görünür gelecekte bu kimlikler üzerinden oy verme davranışının ortadan kalkacağına ilişkin bir işaret de görünmüyor.

******

Yeni bir seçim asla sorunları çözecek durumda değil…
Akıllı siyasetçiler, geleceği öngören liderler Türkiye’yi bu çıkmazdan kurtaracak adımları atarlar.
Zaten ülkenin ekonomik ve siyasal sorunları büyümeye devam ediyor.
Artık kaybedecek hiç zamanımız yok!
Reçetelerle insanları kandırmanın da anlamı yok.
Izdırap verse de iktidarı kaybetmek, doğru olan uzlaşma kültürünü her koşulda savunmak, hoşgörülü bir yaşam biçimi haline getirmek gerekiyor.
Yasalar bundan böyle dört partinin onanıyla TBMM’den çıkmak durumundadır.
Issız bir adayı yöneten insanlar değilse siyasetçiler, yapılacak işler belli, insanı yaşat ki, devlet yaşasın ilkesine sımsıkı sarılmaktır.
Matematik olarak bu Meclis yapısı, siyasetçilere uzlaşmayı zorunlu kıldı. Devlet Bahçeli’nin HDP’yi yok sayması, Meclis’in yüzde 20’sini yok sayması anlamına gelmez mi?

******

Kabul edilebilir mi durum mudur bu?
Açıklıkla ifade edeyim ki, Devlet Bahçeli ve de MHP geçmişten önemli dersler alarak, ülkenin iç savaşa gitmesini önledi.
Devleti önceleyen anlayışları olsa da, bu ülkenin yüzde 15’ini oluşturan Kürt yurttaşlarımızı yok saymak, milleti hiçe saymak değil midir?
Rest çekerek siyaset yapılabilir mi?
Ortak mekanı kullanan, ortak bir vatana sahip olanlar, bunu kaybetmek istemiyorsa uzlaşmak zorundadır, farklı olanı kabul etmek durumundadır.
Makamları önceleyen bir tavırla siyaseti dizayn etmeye çalışmak siyasetin eski alışkanlıklarıdır.

********

Tutarlı siyaset, ilkeleri ortaya koyan, ilkeler üzerinden kararlar alan siyasettir.
Uygulanan politik program halkın benimsediği, halkın çıkarlarına uygun bir içerikte olmalıdır.
Nedense Türkiye’de liderler seçim sonrasında gereken dersi çıkarıp, nasıl böyle oldu, neden başarılı olamadık, eksikliklerimiz neydi sorusunu sormuyorlar!
Asla kendilerini sorgulamıyorlar.

*******

Gerek MHP, gerek CHP yöneticileri suçu halka atmaya çalışıyorlar, yeterince kendilerini anlamıyorlar diye…
Anlaşılan o ki, bu liderlerin değişimi yine sancılı olacak. İlle de bir kaset mi siyaseti dizayn edecek, kendiliğinden, halkın mesajı alınarak koltuklar terk edilemez mi?
Zarar vermeden, içinde bulunduğu siyasal yapının kan kaybına uğramasına neden olmadan gidemezler mi?
Eşit ve adil bir parti içi yarışta kaybedeceklerini biliyorlar.
Tek kurtuluşları iktidara biraz yamanarak, bakanlık koltuklarıyla tabanın öfkesini dindirmek…
Ertelenen hesaplaşma elbet bir gün yeniden gündeme gelecek, bunu biliyorlar.
Sakıncalı Piyade misali, parti içinde vebalı insanlar yaratarak, örneğin MHP’de Meral Akşener, küçük iktidarlarını sürdürüyorlar.
İşte bunlar yine de demokrasiden söz edebiliyorlar!
Nedense demokrasi hep onlar için işliyor, onların koltuğunu korumak için kalkan olarak kullanılıyor.
Demokrasiyi kendi oyuncakları sanıyorlar, oysa seçimin olmazsa olmazı yarış değil midir?
Ezberlenen tezler üzerinden tabanlarını enforme ederek, değişimin önünde set çekerek, makamlarını korumaya devam ediyorlar.

*******

Maddi menfaatler sağlayarak (Bu ille de para değildir, makamdır çoğu zaman) bağladıkları bazı insanları kullanarak, koltuklarını sağlama almaya çalışıyorlar.
Ama çare yok!
Artık bıçak kemiğe dayandı.
Şekillenen yeni bir dünya var önümüzde…
Islak zeminde yürümek, ülkenin geleceğini belirsiz kılmak anlamına gelir!
Medeni ülkeler kişi başına düşen gelir düzeyi bakımından bizi katlayıp geçtiler.

*******

Üzüntüyle belirtiliyorum ki, bu gidişle ancak üç bin yılında o ülkeler düzeyine erişebiliriz. Doğal kaynaklarımız ne yazık ki, okul kitaplarımızda söylendiği kadar çok değil… Ne su zenginiyiz ne de petrol… Doğalgaz yok zaten, öteki madenler çok sınırlı…
Çok önceden yapmamız gereken işleri henüz yapamadık. Demiryolları, havayolları, denizyolları, yani bir ülkenin ürettiklerinin, öteki şehir ve ülkelerde de satın alınması için gereken ulaşımı bile henüz başaramadık.
Bizimle aynı düzeyde olan Güney Kore, Brezilya ve benzeri ülkeler bile bizim önümüzde… Oysa 1960’lı yılların Güney Kore’si bizden daha gerideydi. Kore Savaşı gazileriyle söyleşi yapmıştım, resmen fakirlikten bitkin bir millet anlatılıyorlardı, şimdi bizim çok önümüzde bu ülke…
İkinci lige düşmek üzereyiz, gelişmiş ülkeler sıralamasında ilk ona girmemiz gerekirken, şu anda 19. Sıraya düşmüş durumdayız.
Nefret söylemiyle birimize düşersek, kalkınma ve gelişmek için enerjimizi buraya harcarız. AKP’nin yaptığı en büyük yanlış buydu.
Latin Amerika ülkeleri gibi bir askeri darbe, bir demokratik seçim sarmalından süratle çıkmak durumundayız.
İhracatımızı arttırmadan, ürettiklerimizi başka ülkelere satmadan iç tüketimle varılacak yer belli… 2003 yılında 500 milyar dolar hedefine nasıl varacağız? Rantla büyüyen bir sanayi ve ticaret hayatımız var. Son yıllardaki rakamlara bakın, imalat sanayinde büyüme yok. Oysa ülkenin büyümesinin ana damarı sanayi olmak durumundadır.
AKP iktidarı ne yazık ki, 13 yıl boyunca ağırlığını inşaat sektörüne vererek ketlerin betonlaşmasını ve şişkinliğine yol açarak, bu ülkeye kötülük yaptı.
Müteahhitler eliyle ülkenin kalkınacağını varsaydı.

******

Artık bu durama son vermek gerekiyor.

Loading