Ana Sayfa Yüksel Baysal - Gazete Yazıları Operasyon gazeteciliği operasyona mı maruz kaldı?

Operasyon gazeteciliği operasyona mı maruz kaldı?

Operasyon gazeteciliği operasyona mı maruz kaldı?

Akın İpek’e yapılan operasyon sonrasında Cemaat medyası panik içinde bağırıyor:
“Özgür basın susturulamaz!”
“Medyaya darbe!”
“Hukuk ayaklar altında!”

******

Aydınlık Gazetesi’ne bakıyorum, orada başlıklar farklı, iki ayrı Türkiye tablosu:
“Medya değil kumpas merkezi!”
Gazetenin birinci sayfasında, bunun yanı sıra, Bugün Gazetesi’nin geçmişte Ergenekon ve Balyoz tertiplerinde attıkları başlıklar anımsatılmış:
“Darbe planları çuvaldan çıktı!”
“Erdoğan ve Büyükanıt’ı vuracaklardı, İşte Kaos Planı!”
GATA’da hasta yatan ve ameliyat olan bir general için bile “GATA’da 10 aydır süren paşa keyfi!” diye manşet var.
Taraf Gazetesi’nden bir başka başlık:
“Gazetecilikten tutuklanmadılar!”
Zaman Gazetesi de unutulmamış, Odatv operasyonu sonrasındaki manşet anımsatılmış:
“Bu mu gazetecilik?”

*******

Diyeceğim o ki, sevgili okurlar ve yurttaşlar…
Gün geldi, keser döndü, sap döndü, hesap döndü!
Geldik bugüne…

******

Şimdi bazıları haklı olarak Gülen Hareketi’nin mensuplarına soruyor?
Dün neden bireyin özel yaşamını ilgilendiren konuları gündeme getirdiniz?
Hukuku ve basın özgürlüğünü niçin ayaklar altına aldınız?
84 yaşındaki İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasına, hangi dürtüyle alkış tuttunuz?
Üniversite öğretim üyelerinin evleri sabah ezanıyla basılmadan, “gözaltına alınacaklar” haberlerini canlı yayınla vermediniz mi?
YÖK Başkanlığı yapmış bir bilim adamının kafası bastırılarak polis otosuna bindirildiğinde hiç içiniz sızladı mı?
Kanser hastası olarak ölüm döşeğinde yatarken “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla evi aranan Türkan Saylan’ı şimdi anladınız mı?
Yurt dışından gelip teslim olan askerlerimizi “Kaçacak” diye tutuklayan savcı ve hakimleri kahraman ilan etmediniz mi?

******

Bu grubun inandırıcı olması ve de basın özgürlüğünden, hukuktan, insan haklarından, demokrasiden bahsedebilmesi için samimi bir özeleştiri yapması gerekmiyor mu?
Mustafa Yurtkuran, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Doğu Perinçek, İlker Başbuğ, Mehmet Perinçek, Hikmet Çiçek başta olmak üzere adını unuttuğum gazeteciler, yazarlar, aydınlar ve de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözaltına alınan bütün mensuplarından tek tek özür dilenmesi, yapılan yanlışların açıkça dile getirilmesi şart değil mi?

******

Tam bu noktada şunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
Yargı eliyle atılan bu adım bir intikam, bir öç alma adımı gibi görünüyor.
Tıpkı dalga dalga yapılan Ergenekon tertipleri gibi…
Anımsanacaktır, 2008 yılında başlıyor ilk gözaltılar; adamı 2011 yılında içeri alıyorlar, evini, işyerini arıyorlar, sanki bir şey bulacaklarmış gibi…
Akın İpek, uçağına atlayıp yurt dışına kaçıyor, evini arıyorlar.
Belge olsa uçağıyla İngiltere’ye götürmez mi?
Amaç belli, yıldırmak, rahatsız etmek, muhalif duruşuna ceza vermek…

******

Keşke, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Amerikan’ın emriyle kumpas kuranlara, bu nedenle operasyon yapılsa…
Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Alper Görmüş başta olmak üzere, bu tertibin medya ayağında yer alanlar, Mehmet Baransu gibi Silivri’de soluğu alsa…
İnsanların yaşamlarını karartmanın ne demek olduğunu yaşayarak anlasalar!

******

Yanlış anlama olmasın, Aydınlık Gazetesi’nin intikam çizgisine düşmek istemem ama suç işleyenler, suça ortak olanlar, suçu teşvik edenler de cezalarını görmeli…
Görmeli ki, “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” ilkesi hepimizin ortak düşüncesi olsun!

******

Ancak siyasal iktidarın karşıtı işadamlarına yönelik baskı ve yıldırma devam ederse, sıranın kime geleceği hiç belli olmaz!
Bundan dolayı, 1995’te, 1999’da, 2009’da, 2011 yılında yazdıklarımı bir kez daha tekrarlayayım:
“Hukuk, insan hakları, basın özgürlüğü ve demokrasi bir gün geliyor herkese lazım oluyor!”
Bugün Cemaat’e lazım, yarın belki başkalarına…
Kim bilir?

Loading