Ana Sayfa Yüksel Baysal - Serbest Yazılar Parti devleti mi, devletin partisi mi?

Parti devleti mi, devletin partisi mi?

Otoriter, totaliter ülkelerin en belirgin özelliği parti-devlet bütünleşmesidir.

20 yüzyılın başlarında, hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde benzeri yönetimlerin egemenliği vardı.

Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, Rusya’da Stalin, İspanya’da Franco, Portekiz’de Salazar totaliter yönetimler kurmuşlardı.

Bunların yanı sıra pek çok Avrupa ülkesi otoriter yönetimler tarafından idare ediliyordu.

 

*****

 

Dünya bunun acısını Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda çekti.

Tek kişinin karar verdiği savaşlarda on milyonlarca insan öldü.

Ve Avrupa, daha önce keşfettiği demokrasiyi, farklılıklarla bir arada yaşamayı ön plana aldı.

İnsan haklarına dayalı yönetimlere ve de hukuk devletine can verdi.

Bundan ötürü demokratik ülkelerin hiçbirinde parti ile devlet özdeşleşmez.

Ne devletin partisi olur, ne de partinin devleti!

 

*****

 

Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, yani tek parti döneminde CHP il başkanları aynı zamanda o kentin valileriydi.

Tarihçiler tarafından çok eleştirildi bu uygulama…

Kısmen haklıydı o eleştiriler, çünkü ideolojisi olan bir partinin bütün toplumu temsil etmesi mümkün mü?

Devlet, toplumun tümünün temsil edildiği yerdir; bir tür toplumsal sözleşmenin hukuksal adıdır.

 

*****

 

Son dönemlerde ne yazık ki, Türkiye’nin gündemine “yeniden parti devleti” tartışmaları girdi.

Bu yöndeki siyasi eleştirilerden örnek verecek olursak;

Deniliyor ki, “Gelişmiş ülkelerde parti-devlet ayrımı sert hükümlere bağlanmışken, biz ters yollara sapmaya devam ediyoruz. Öyle valiler var ki, AK Parti il başkanlarından bile daha AK Partili…
Yeniden tek parti dönemine gireceğimiz başkanlık sistemiyle parti-devlet bütünlüğü sonucu farklılıkları ortadan kaldıracak süreç de başlatılmış oluyor.

Gazi Meclis kendi ayağına kurşun sıkarak, şehit olma yolunda hızla ilerliyor.

Şaka değil gerçek, kendi yetkilerini bir başka makama devretmek için çalışıyor!”

****

Bu eleştirilere iktidar yanlısı medya mensupları ise genelde “Milli İrade” ve “Sandık” karşılığını veriyor.

Bu yanıta muhalefet çevreleri Altan Öymen’in de söylediği gibi şöyle karşılık veriyor:

“Neden 7 Haziran’da seçim sonucuna “Sandıktan kaos çıktı” manşeti attınız? Milli İrade TBMM’de temsil edilmiyor mu?”

OTORİTER REJİMLERDE DEVLET-BİREY İLİŞKİLERİ!

İsterseniz şöyle yapalım. Konuya bilimsel bir yaklaşım gösterelim. Bu konudaki devlet sistemleri ve siyaset bilimi üzerine hazırlanmış kaynaklarda otoriter rejim ile devlet-birey ilişkileri nasıl tanımlanıyor, ona bakalım…

“Denetim: Otoriter rejimler yönettikleri halk üzerinde geniş bir kontrol sağlamak için üç ana yola başvururlar: 1) Baskı kurma, 2) Sisteme bağlama, 3) Lider kültü yaratma.

1)      Baskı Kurma: Paramiliter güçler devlet tarafından organize edilmiş ve silahlandırılmış, ancak devletle resmi bir bağı olmayan rejim düşmanı olarak tanımlanan nesnel hedeflerin korkutulması ve imha edilmesinde kullanılan askeri nitelikteki örgütlerdir.

2)      Sisteme Bağlama: Kişi ve grupların otoriter sistemlere bağlanmasında iki ana model görülür: Himayeci modelde rejim bazı kişi ve gruplara, bağlılıkları karşılığında devlet imkanlarına toplumun diğer kesimlerine olmadığı kadar erişim fırsatı sunar. Korporatist yapılandırmalarda ise devlet, bireyi, kendi kontrolü altında tuttuğu sendikalar ve işveren örgütleri gibi gruplar üzerinden sisteme dahil eder.

3)      Lider Kültü: Otoriter rejimler, liderlerini bir kült haline getirerek toplum üzerindeki kontrollerini artırabilirler.

4)      Otoriter Rejimler ve Seçimler: Otoriter rejimlerin, siyasal sistemlerinde seçimlere son yıllarda artan bir şekilde yer vermesi rastlantısal değildir. Bu eğilimin arkasında küreselleşme ile bağlantılı iki ana sebepten söz edebiliriz. İlki, dünyadaki demokratikleşme dalgasının etkilerine istinaden rejimin meşruiyetini koruması içgüdüsüdür. Seçimler ve seçimlerin öngördüğü parlamentolar, küresel ekonomiye entegre olmuş ülkelerin ihtiyaç duyduğu küresel sermaye girdilerini sağlamak ve bu sermayeyi ülkelerinde tutmak için de önemli bir role sahiptir. Göstermelik seçimler yapan birçok otoriter rejimde iktidarın oy oranları, liberal demokrasilerde görülmeyen ölçüde yüksektir. Seçimlerin düzenli bir şekilde yapıldığı ve bu seçimlerde anlamlı bir siyasi yarışmanın olduğu bir kısım otoriter rejimlere seçimsel demokrasi, plesibitsel (referanduma dayalı) demokrasi, yarışmacı otoriter rejimler gibi isimler de verilmiştir. Bu tür rejimleri otoriter rejimden ayıran en önemli özellik, iktidarların yönetimlerini sürdürmeleri için seçim desteğine ihtiyaç duymalarıdır. Ancak iktidarlar bu plesibitsel desteği sağlamak için güçler ayrılığı ilkesini göz ardı edip, muhalefet üzerine devletin bütün kurumları ile baskı yapmaktan, gerektiğinde bu baskıyı meşru kılmak için özel kanunlar çıkarmaktan çekinmezler. Soğuk Savaş sonrası, özellikle 2000’li yıllarda Rusya seçimsel demokrasi türünün iyi bir örneği olmuştur.”

 

*****

Bu tanımlamalar, siyaset bilimi kitaplarından alıntıdır. Terör örgütlerinin kuşatmasındaki ülkemize yönelik birebir değerlendirme değil…

Ortada bir benzerlik var mı? Bunun kararını siz verin!

Loading