Ana Sayfa Fotoğraflar Kaynağı doğa, heykeltraşı su: “Sadağı Kanyonu”

Kaynağı doğa, heykeltraşı su: “Sadağı Kanyonu”

Bazen yaşadığı yere ve hatta belki zamana yabancılaşması gerekiyor insanın… Etrafında neler olup bittiğini görebilmesi,  farkındalıklarını arttırabilmesi, bilmediklerini öğrenip bildiklerine başka açıdan bakabilmesi için…

Biz de, eşimle bunun için zaman zaman yaşadığımız şehre, çok sevdiğimiz Bursa’ya yabancılaşırız birkaç saatliğine. İlk kez gelmiş turist gibi davranır, kendimize bir rota belirler, kenti ya yeniden keşfeder ya da bildiklerimize başka bir gözle bakmaya çalışırız. Bir kenti sevmenin ilk adımının o kenti tanımak olduğunu eşim Yüksel Baysal’dan öğrendim ve iyi bir öğrenci olduğumu düşünüyorum bu konuda. Bu gezilerimizde zaman zaman arkadaşlarımız da oluyor bizimle birlikte. Ortak ilgi alanlarımız sayesinde iyi anlaştığımız sevgili arkadaşlarımız Nesrin-Tayfun Çavuşoğlu ile birlikte yapıyoruz bu seyahatleri.

Bu hafta sonu da, kendimize büyük bir iyilik yaptık ve ‘’turist’’ olarak, eşim, Nesrin, Tayfun ve oğulları Altuğ ile birlikte, muhteşem beşli olarak Orhaneli ilçesindeki, Bursa’nın ikinci büyük kanyonu olan Sadağı Kanyonu’na gittik. En büyüğü İznik Sansarak Kanyonu olduğunu anımsatayım.

Bursa, aslında bir sihirbaz kent… Şapkasından tavşan mı güvercin mi yoksa çiçek mi çıkaracağı belli olmayan sihirbazlardan. Karşınıza nereden ne çıkacağı belli olmaz. Mesela bizim mahallemiz Çamlıca’dan çıkarsınız (ki şehir merkezine çok yakındır) birkaç kilometre sonra kendinizi betonlardan kurtulmuş bir ağaç denizinin içinde bulursunuz, ucu bucağı olmayan bu ormanların arasından kıvrıla kıvrıla giden yol sizi Orhaneli’ye götürür. Artık Uludağ’ın arka yüzündesinizdir ve yola devam ederseniz Ege sınırlarına, Kütahya’ya ulaşırsınız. Yani anlayacağınız bizim mahalleden Kütahya’ya yol çıkarır Bursa…

İşte biz, bugün o harikulade yolda ilerleyip Orhaneli’ye vardıktan sonra, ilçe merkezinden sağa dönüp önce Serçeler Köyü’ne, oradan da Sadağı Tabiat Parkı’na, yani Sadağı Kanyonu’na ulaşıyoruz. Yolda gördüğümüz kiraz ağaçlarının bizi büyülemesine izin vermeyip kendimizi suyun kenarına atıyoruz.

Su… Yaşamın kaynağı…

İşte bu muhteşem doğal güzelliğin de kaynağıdır ırmak.  Milyon yıllık serüveninde toprağı, taşı oyarak, dik ve sarp kayalıklar yaratarak oluşmuştur kanyonlar.  Aslında kanyon demek, bir yandan suyun hızlı ama tatlı bir devinimle akışına eşlik eden kuş cıvıltıları ve yaprak hışırtılarını dinlerken, bir yandan tüm heybetiyle göğe yükselen kayalara bakarken mutlak bir gücü hissetmek demektir. Yani bir yandan duygu, öte yandan akıl, adeta yaşamın ta kendisi…

Sadağı, okların içine konduğu meşin torba demek… Bölgenin bu adı almasının nedeni de muhtemelen, Roma imparatoru Hadrianus’un tarihin bir zamanında buralarda avlanmış olmasıydı. Hatta eşi için yaptırdığı bir de Kaya Hamamı var bölgede.

Gözünüzü nereye çevirseniz yeşil görüyorsunuz önce, sonra toprağın haki tonunu, şansınız varsa bizim de gördüğümüz koyu lacivert renkli yusufçukları bir de… Üç beş de çiçek göze çarpıyor otların arasında, o kadar. Engebeli yürüyüş parkurları köprülerle biraz kolaylaştırılmaya çalışılmış olsa da belli bir mesafeden sonrası el değmemiş doğanın tam ortası ve kelimelerle ifade edilemeyecek kadar güzel, huzurlu, sakin…

‘’Buralar bizim’’ diyor adeta doğa. Yüzlerce yıldır burada bu su, bu ağaçlar, bu sarp kayalar. Gecesini de, gündüzünü de, yazını da, kışını da biz biliriz. Kaç insan yürüdü bu toprakların üstünde, kaç hayran göz dolaştı üstümüzde. Duyulan tek ses suyun ve kuş cıvıltılarının sesi, şehir ve şehrin sesleri öylesine gerilerde kalmış, öylesine duyulmaz olmuş ki…

Ulaşım çok kolay değil, tek şeritli, dar bir yol ve bence tam da olması gerektiği gibi, böyle kalmalı. Bu konudaki düşüncelerim nettir, kolay ulaşılamamalı, çok bilinmemeli güzel yerler, korumak kolay olmayabilir çünkü… Tam da bu koruma konusu geçmişken, Orhaneli yolunun kanayan yarası, benim de içimin sızısı mermer ocakları geliyor akla. Bütün bu güzelliklerin içinde, dönüş yolunda uğradığımız Göktepe Köyü’nde yüzümüzü yemyeşil vadiye döndüğümüzde karşımızdaydı mermer ocakları. Gazeteci Tayfun Çavuşoğlu’nun deyimiyle ‘yaralı dağ… Yaralı dağlar…’

Velhasılı, yaz geliyor, sıcaklardan korunmak için Bursa hem denizini, hem dağını sunuyor kucağında yaşayanlara. Sabah erkenden çıkıp Orhaneli Yolu’ndan önce Doğancı Barajı’yla sonra Sadağı Kanyonu’yla hem vücudunuzu, hem ruhunuzu dinlendirin derim ben…

Loading