Ana Sayfa Yüksel Baysal - Gazete Yazıları İdamların gölgesinde büyüyen yalanlar!

İdamların gölgesinde büyüyen yalanlar!

Tarihi çarpıtma uzmanları var.

Sanırsın yalan konusunda özel eğitim almışlar, kendilerini özel olarak yetiştirmişler, topluma yalan pompalıyorlar!

İnsanımızı yalanla donatmaya çalışıyorlar.

****

Bizzat dinlediğim iki yalanı anlatayım.

Genç bir gazeteci arkadaşım, bilgili, donanımlı,  okuyan, yazan bir kardeşim.

Bir tartışma sırasında bana “12 Eylül öncesinde komünistler İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde ‘Muhammet’in Piçleri’ şeklinde pankart asmışlardı. Bu nasıl bir iştir” demişti.

Nasıl bir yalan, nasıl bir uydurmadır, anlamak mümkün değil!

12 Eylül öncesinde sol ile İslamcılar barışıktı, hatta ülkücüler pek çok yerde İslamcılara “Yeşil Komünist” derlerdi.

O zaman siyasal dinciler  “Kula kulluk” etmezdi.

****

Bir başka yalanı şimdi herkesin hayranlıkla okuduğu, kendini müthiş yetiştirmiş bir başka ülkücü kökenli dostum söylemişti:

Fatsa neden komünistlerin elindeydi biliyor musun? Rusya’nın en kolay çıkarma yapacağı yer olduğu için, orasını özel olarak komünist yapmışlardı.”

****

27 Mayıs ve Demokrat Parti söz konusu olduğunda benzer yalanlar havada uçuşuyor.

Bir takım siyasetçiler, CHP’ye, İsmet İnönü’ye yüklenerek, kendi kirli tarihlerini temize çekmeye çalışıyorlar.

****

İnönü’nün 27 Mayıs öncesinde “Sizi ben bile kurtaramam sözünü” alıp, bak işte darbeye böyle gidildi diyebiliyorlar.

O konuşmanın içeriği tam olarak şöyleydi:

Biz ihtilalden gelmiş bir nesiliz. Meşrutiyet ihtilalinden demokratik rejime geçinceye kadar çok gayret sarf ettik ve çok zahmet çektik. Çok güç bir devir bu, ama sabırla muvaffak olduk… Bunun milletimizin tarihine daima örnek olabilecek bir misal olarak, cesaret verici bir misal olarak geçmesini istedik.

Şimdi biz tekrar ihtilal usulünü takip edecek ve ihtilal yolu ile iktidara geleceğiz de ne olacak? En büyük derece ile azami derecede muvaffak olsak 1938’de, 1940’da ve 1945’de vardığımız vaziyete varacağız. Bu vaziyetten biz memnun değildik ki, bu vaziyeti, bu ihtilal rejimini biz demokratik bir rejim haline dönüştürmek için çok çile çektik. Bizim böyle bir harekete tevessül etmemizde mana yoktur…

Şimdi ihtilal, iktidarı bir defa eline geçirmiş olanlar tarafından yapılıyor… Seçimle iktidara geliyor, devletin vasıtalarına el koyuyor, seçimle gitmek ihtimali ufukta görüldü mü, ben buradan gitmem telaşına düşüyor. Ne oldu, telaşınız ne? Eğer bir idare insan haklarını tanımaz, baskı rejimi kurarsa, o memlekette ayaklanma olur… Şimdi mevzu bahis olan mesele bu… Beni dinleyin, biz böyle ihtilal içinde bulunamayız. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle münasebeti olmayanlar tarafından yapılacaktır… Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam.

****

Bu demokrasiyi ortadan kaldıracak Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasına karşı yapılan son uyarıydı.

Peki neydi Tahkikat Komisyonu?

****

İşte birinci madde:

“TBMM Tahkikat Komisyonları, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Askeri Muhakeme Usulü Kanunu, Basın Kanunu ile diğer kanunlarda cumhuriyet savcısına, sulh ceza hakimine ve askeri, adli amirlere tanınmış olan tüm hak ve yetkilere sahiptir.”

****

Peki kimlerden oluştu ilk Tahkikat Komisyonu?

TBMM çoğunluğu tarafından seçilen, Demokrat Partili 15 milletvekilinden…

Bugün için düşünelim, 15 AK Partili milletvekiline, tüm savcıların, hakimlerin, askeri ve adliyedeki yöneticilerin yetkileri tanınıyor olsa, ülke ne hale gelir?

Veya CHP’lilere, MHP’lilere bu yetki tanınmış olsa?

****

7 Nisan 1960’da Tahkikat Komisyonu, kurulduğu gün iki karar aldı:

1-Partilerin kongre, toplantı düzenlemeleri, siyasal etkinliklerde bulunmaları ve yeni örgütler kurması yasaklandı.

2-Komisyonun yetki, görev, karar ve çalışmaları hakkında yayın yapılmasına ve konuyla ilgili TBMM’de görüşme yapılmasına yasak getirildi.

*****

Şimdi soruyorum, demokrasi bunun neresinde?

Hani Menderes ve arkadaşları demokrasinin yıldızları, kahramanlarıydı?

Ucuz yalanlar bunlar…

Kaldı ki, Tahkikat Komisyonu kurulma aşamasında Adnan Menderes’in İzmir’de “Demokrasiye paydos” dediğini de biliyoruz.

DARBEDEN İNÖNÜ’NÜN HABERİ VAR MIYDI?

Peki İnönü-CHP’nin bu darbeyle alakası var mı?

27 Mayıs darbesini komutanı Cemal Gürsel’in tarihi geçen sözleri var.

Darbe sonrasında İsmet İnönü’yü arayan Gürsel, “Size karşı kusurluyuz paşam! Hareketimizi size önceden haber verseydik. Bizi bundan caydırmak isteyeceğinizi biliyorduk. Yapacak başka bir şeyimiz kalmamıştı” sözleri kayıtlarda duruyor.

****

27 Mayıs’ın hemen ertesinde, 1 Haziran günü basın toplantısı düzenleyen İsmet İnönü de bir gazetecinin sorusu üzerine “Bana haber vermediler. Haber verselerdi tasvip etmezdim” dediği biliniyor. (Sinan Meydan, 27 Mayıs Pazartesi, Sözcü gazetesi).

TARİHE BIRAKILAN ALÇAK MİRAS: İDAMLAR!

İdamlar konusunda İnönü’nün tavrı da çok netti.

Engellemek için elinden geleni yaptı, mektup yazdı; Milli Birlik Komitesi’nde kendisine yakın isimlerle görüştü ama olmadı.

Askerlerin istediği çok sayıda idam önce 15’e, oradan 3’e düştü.

Keşke olmasaydı; 1961 Anayasası bu idamların gölgesinde kalmasaydı.

****

Darbeye meşrulaştırmak veya idamlara bahane bulmak istemiyorum ama 10 yıllık Demokrat Parti iktidarının nasıl büyük yanlışlar içine girdiğini, demokrasiyi ortadan kaldırmak için adımlar attığını da unutmamak lazım.

****

Demokrat Parti, büyük umutlarla iktidara geldi.

Sağ-sol her görüşten insan Tek Parti döneminin baskıcı yönetiminden kurtulmanın mutluluğuyla hareket etti ama bu durum çok kısa sürdü.

****

“14 Mayıs 1950 seçimlerinden kısa bir süre sonra (1951) ünlü siyaset bilimci Maurice Duverger, yazdığı Siyasi Partiler adlı kitabında şu iyimser satırları yazmıştı:

Türkiye, engelsiz ve sıkıntısız bir şekilde, tek-parti sisteminden plüralizme (çok partili sisteme) geçmiştir. Bugün o, Orta- Doğu devletlerinin en demokratik olanı, feodal klanlar, bir avuç aydının yönettiği hayali gruplar ya da fanatik dinsel tarikatlar yerine, gerçek partilere sahip bulunan tek Orta-Doğu devletidir. (…) … Türkiye örneği, basiretle uygulanan bir tek parti yönetiminin, bir gün gerçek bir demokrasinin kurulmasını mümkün kılacak tek unsur olan yeni bir yönetici sınıfın ve bağımsız bir siyasal elitin yavaş yavaş ortaya çıkmasına imkân verebileceğini göstermektedir.”

(28 Mayıs 2019 Salı, Cumhuriyet, Hakkı Uyar).

****

Böylesine bir mirası devralan Demokrat Parti’nin, Ana Muhalefet Partisi lideri, ülkenin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye yaptıkları ortada…

Uşak ve Kayseri’de saldırıya uğradı.

Daha önce kaç kez yazdım; Yılmaz Akkılıç anlatmıştı, Bursa’da Merinos’ta yuvalanan Demokrat Partililer, Mudanya’dan gelecek İsmet İnönü’yü sopalarla bekliyorlardı.

Dönemin Emniyet Müdürü Şebip Karamollaoğlu ile İhsan Sabri Çağlayangil engelledi bu saldırıyı.

****

Sonuç olarak belirteyim ki, ne Menderes demokrasinin yıldızıydı, ne de 10 yıllık Demokrat Parti döneminde demokrasinin kökleşmesi için bir adım atıldı!

İktidarını sürdürmek için her yol mubah sayıldı, her yola sapıldı, Türkiye tarihine darbeler miras bırakıldı.

Keşke ne o yola sapılsaydı ne de darbe olsaydı!

Loading