Ana Sayfa Yüksel Baysal - Gazete Yazıları Lozan’a giderken Atatürk’ün ağzından Osmanlı’nın manzara-i umumiyesi!

Lozan’a giderken Atatürk’ün ağzından Osmanlı’nın manzara-i umumiyesi!

Biz Anadolu basınının emekçileri, her yıl 16 Ocak günü Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’nin daveti üzerine İzmit’te oluruz.

1923 yılında Atatürk’ün ilk basın toplantısı düzenlediği yerde, Kasrı Hümayun’da toplantılar yaparız.

Denizi yukardan gören bu harikulade binanın çevresinde kümelenir, yetkililerden, Atatürk’ün o dönem söylediklerine ilişkin sözler dinleriz.

AK Partili Dr. Nevzat Doğan’ın başkanlığındaki İzmit Belediyesi, 19 Ocak 1923 günü, henüz cumhuriyet ilan edilmeden yapılan bazı konuşmaları çeşitli kaynaklardan yararlanarak bir kitap haline getirmiş, bize de dağıtmıştı.

****

Cumhuriyet ilan edilmeden önce, Lozan görüşmelerinin sürdüğü bir dönemde, Atatürk’ün İstanbul’un yanı başında, İzmit’te yaptığı değerlendirmeleri dikkatle okudum.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Mustafa Kemal’in bu değerlendirmelerini, çağlar ötesi bir ufukla attığı adımları paylaşmak istedim.

****

İzmit’teki toplantıda hazır bulunan yurttaşlar Atatürk’e, “Lozan’da neler oluyor, sonuç nasıl olacak?” soruları yönelttiler.

Atatürk süreci şöyle anlattı:

İki aya yakın bir zamandan beridir Lozan Konferansı’nda birçok hararetli, şiddetli görüşmeler, tartışmalar yapılmaktadır. Bütün bu tartışmalara rağmen henüz milletin hukukunu teslim eden, onaylayan olumlu sonuçlar yoktur. Fakat efendiler, bunu pek doğal görmeli, çünkü Lozan Konferansı düne ve bugüne ait, üç yıla, dört yıla ait hesapların durumu ve ödenmesiyle uğraşmıyor. Belki üç yüz, dört yüzyıllık birçok birikmiş ve yoğunlaşmış hesapların gözden geçirilmesiyle uğraşmaktadır. Bundan ötürü bu kadar derin ve bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesabın az zamanda içinden çıkmak kolay değildir.”

Lozan’a dil uzatanlar, oradaki mücadeleyi karalamak isteyenler, bu satırları bir daha okusunlar isterim!..

****

Mustafa Kemal sonra sözü Osmanlı’yı ipotek altına sokan anlaşmalara getirerek, şunları söyledi:

Biliyorsunuz ki Osmanlı Devleti eski antlaşmalar adı altında birtakım kapitülasyonların düşkünüydü. Hristiyan unsurlar birçok ayrıcalıklara, ayırımlara sahip bulunuyordu. Bir devlet kendi memleketinde bulunan yabancılara dava hakkı uygulamazsa, bir devlet kendi halkından aldığı bir vergiyi, yabancılardan almaktan yasaklanırsa, bir devlet kendi hayatını kemiren, kendi içindeki unsurlar hakkında önlemler almakta engellenirse, böyle bir devletin egemenliğine sahip bağımsız bir devlet olduğuna inanmak doğru olur mu?”

****

Elbette ki olmaz!..

Siyasal İslamcıların savunduğu “Çok hukuklu sistem“, yani her inançtan insanın kendi inancından olan kişiler tarafından yargılanması, azınlıkların askere alınmaması, vergide uygulanan gümrük muafiyetleri, hepsi Türklerin aleyhine, yabancıların lehineydi.

Ne Ulu Hakan (!) Abdülhamid değiştirdi bunu ne de öteki padişahlar!

Bakmayın şimdi Abdülhamid’i kutsamak isteyenlere, Osmanlı’yı çökerten de bunlardı!..

****

Atatürk, Osmanlı’da Türk milletine reva görülen muameleyi de şöyle aktarmıştı:

“Osmanlı Devleti’nin kendisini kuran asıl unsurun, milletin insanca yaşamasını sağlayacak nedenlere inmesi de yasaklanmıştı. Memleketi imar edemez, şimendifer yaptıramaz, yaptırmaya giriştiği zaman derhal yabancılar müdahale eder, hatta bir okul yapmak istediği zaman bile müdahaleye uğrardı. Kayda değerdir ki bütün bu fenalıklar, milletin boynuna geçirilmiş bütün zincirler, milletimizin herhangi bir merhametinden veya devletin zaafından ileri gelmiş değildir.”

****

Mustafa Kemal, milletin merhametinden ve zaafından kaynaklanmayan nedenlere de şöyle dikkat çekmişti:

Efendiler! Gösteriş ve şanın içinde süren hayatı alışkanlık haline getiren bu padişahlar ve yakınları ve sarayları ve bütün erkanı, artık hemen bütün bu debdebe ve şanı devam ettirmenin zorunlu olduğu kanısı taşıyorlardı. Onun için devletin gerçek kaynaklarını kuruttuktan sonra muhtaç oldukları parayı dışarıdan elde etmeye kalkıştılar ve bunun için birçok borç yaptılar. O kadar ki bunların faizlerini ödeyemeyecek bir hale geldi ve bir gün devlet dünya gözünde çökmüş kabul edildi.”

****

Mustafa Kemal’in dünü tanımlaması bugünleri de anımsatmıyor mu, sevgili okurlarım!

Ne dersiniz?..

Loading