Ana Sayfa Melike Baysal Yazıları Pandemi günlerinde Bodrum!

Pandemi günlerinde Bodrum!

Sürecin neredeyse tamamen dijitale evrildiği bir dönemi yaşıyoruz. Ben de bu süreçte birçok mesleki eğitimi internet üzerinden takip ediyorum. Bunlardan biri de pandemide sürekli çalışmak zorunda kalan veteriner hekimlere destek olmak için yayınlanan bir psikiyatri webinarıydı. Şöyle diyordu psikiyatri uzmanı. ”Şu anda herkes yaşam savaşı veriyor ve adrenalin salgılıyor, çok farkında değiliz yaşadığımız stresin. Süreç bitip sağlıkla savaşı kazandığımızda ve geriye dönüp baktığımızda ”Bu yaşadığımız şey de neydi” diye soracağız, sonra da bazılarımızda depresyon belirtileri başlayacak muhtemelen.”

Pandemi süresi boyunca, yani yaklaşık dört ay, annemi ve babamı hiç göremedim. Birçok aile gibi biz de görüntülü konuşmalarla özlem gidermeye çalıştık. Şehirler arası seyahat engeli olmasaydı da gidemezdim muhtemelen.
Çünkü pandemi tedbirlerinin en sıkı olduğu, vakaların en çok arttığı dönemde bile muayenehanemi açmak zorunda kaldım. Hem klinik personelimizi, hem de hasta sahiplerimizi çok iyi koruduk ama yine de bulaştırıcı olma ihtimalim hep var…

Seyahat engeli kalkar kalkmaz attım kendimi memleketime, hasret gerçekten dayanılmaz oluyor bazen. Tabii anne baba evine girip, onlara sarılamamak, yakın duramamak, hatta sohbet ederken maske takmak zorunda kalmak çok zordu. Yine de bu savaştan sağ salim çıktığımıza şükrederek görüştük. İşte o an dinlediğim o psikiyatri uzmanın sözleri geldi aklıma. Biz ne yaşadık böyle, anne babama sarılamıyorum bile!

Neyse ki onlar birbirleriyle dayanışarak, Türk kahvesi kitap eşliğinde sabahlarını, okey oynayarak akşam üstlerini, bahçede çiçeklerle uğraşarak günlerini geçirdiler. İkisi de emekli öğretmen, muhtemelen kurallara uyma alışkanlıklarının etkisi ile tek bir gün şikayet etmediler hallerinden. Gurur duydum onlarla.

Biz de onların bu sabrına destek olmak ve sağlıklı kalmalarını sağlamak için, aynı evde kalmadık ve Bodrum’daki yazlığımıza geçtik eşimle.
Çok uzun yıllardır sık sık gidiyorum Bodrum’a. Her mevsimini gördüm, her mevsim tadını çıkardım. Ama ilk kez haziran ayındayken nisan ayını yaşadım Bodrum’da. Hatta belki nisan bile değil, sıcak bir şubat ayı…

Otellerin çoğu kapalı, restoranlar da öyle… Dükkanların kimi açılmış, kimi kapalı, kimi hazırlık yapıyor. Sokaklar bomboş…
Bütün gün Bodrum’u gezdik.. Dar ve harikulade sokaklarını, begonvilli evlerini, gizli güzelliklerini keşfettik.

Bodrum’un gizli güzellikleri aslında çoğunlukla evleri biliyorsunuz. Kendine özel mimarisi, sanırım 1974’ten beri aynı özelliklerle yapılan, beyaz badanalı, mavi söveli, pembe begonvilli, rengarenk çiçeklerle bezenmiş evleri…
Beyaz renk sıcağı, mavi renk de akrebi kovduğu için kullanılmış Bodrum mimarisinde ama aynı zamanda muhteşem bir estetik buluşma da gerçekleşmiş bu sayede. Pembe begonviller de bu buluşmayı taçlandırıyor tabii…

Her zaman bulamıyoruz Bodrum’u bu şekilde yaşama fırsatını. Kalabalıktan fotoğraf çekmek bile mümkün olmuyor çoğu zaman. İnsanların olduğu yerlerde maskemizi taktık ve gördük ki çoğu insan maske kuralına uyuyor. Sadece birbirini tanıyan yerli halkın takmadığını gözlemledim, onlar da sanırım uzun süredir hastalığın çıkmamasına ve hastalık taşıma ihtimali olan biriyle görüşmemelerine güveniyorlar doğal olarak.

Yerli halkla sohbet ederken, tatlı bir rahatlıkları olduğunu gördüm, tabii hemen ”korona polisliği” görevimi yaptım ve onları da korkutmaya çalıştım. ”Buralarda hiç yok” diyene, ”çünkü yabancı yoktu, artık yabancılar var, bak, biz varız mesela. Biz koruyoruz sizi kendimizden ama siz de koruyun kendinizi” diyerek uyarmaya çalıştım çevremdeki herkesi.

İnsanların işe, çalışmaya ihtiyacı var, Bodrum’un turiste ihtiyacı var, eyvallah. Ama önce sağlıklı olmaya ihtiyaçları var.

Bodrum’a dışardan gelenlerin yerli halkı koruması gerekiyor, herkesin sosyal mesafeye ve maske kuralına uyduğu bir yerde hiç sorun olmayacaktır.
Bu yaz böyle önlemlerle, hiç bir şeyin tam olmadığı bir halde geçecek, o kesin. Umuyorum böyle geçen son yaz olur.

Bodrum, eşim Yüksel’in tabiriyle ”kendi başına bir ülke”. Bu ülkeye her şeye rağmen cıvıl cıvıl insan kalabalığı, ışıl ışıl geceler, müzik yakışıyor. İğne atsan yere düşmeyecek kalabalıklar olmasa güzel olur tabii ama plajlar yine rengarenk, türlü çeşit ürünler satan dükkanlar açık olsun.Ortalığı dumana boğan dürümcüler değil ama pazı sarmalı, keşkekli yerel lokantalar, tabelalarında ”fish and chips” yazan,yanında bira içip ayak üstü karın doyurmaya yarayan restoranlar yine açık olsun…

Plajlarına gittiğimde, saçma sapan şezlonglara deve yüküyle ücret isteyen esnafa çok gıcık olduğumda, ”umarım bir gün turistsiz kalırsınız da anlarsınız bu hatalarınızı” diye söylendiğim günler çok olmuştur. Şimdi ben onlardan daha çok üzüldüm ama umarım Bodrum’un turist kazıklayan esnafı da akıllanmıştır.

Fotoğrafların hepsi bugünden. Bodrum’un begonvilli sokaklarından sağlık ve mutluluk dileklerimizle…

Loading